
Erken yaş evliliklerine acıyorum. Bir bayan, kendini ne zaman anne olarak görmek istiyorsa o zaman evlenmeli. Aynı zamanda bir genç, ne zaman "Artık yuva kurmanın ve baba olmanın zamanı geldi" gibi bir cümle kuruyorsa o zaman yuvasını kurmalıdır. Toplum baskısına yenik düşenlere yazık… "He", "Tamam" deyip geçiştirmeli. Birçoğumuzun anasına, babasına bakılırsa daha askere gitmeden yüzük takma niyetindeler. Birçoğu da başarıyor bunu. Ne başarı ama (!) Günlük hayatta hatalar yaparız ama evlilik normal bir hataya benzemez. Hayatının hatası olur. Otuzuna kadar gençliğini yaşamalı insan. Çünkü o yaşa kadar hala sulanmayı bekleyen bir fidan gibidir. Yani babasından harçlık bekleyen çocuk misali… Fakat ağaçların testi ile taşınan suya ihtiyacı olmaz. Onlar yağmurdan yağmura beslenirler. İkinci bir yağmura kadar sabretmeyi, rüzgâra göğüs germeyi, sonbaharda yaprak dökmeyi, acı çekmeyi öğrenirler. Kısacası ayakta kalmanın nasıl bir şey olduğunu karşılarına çıkan badireleri atlatarak test ederler.
Her iki cins de, otuzuna kadar çocuklardır. Otuzundan sonra "Adam" ve "Kadın" olarak ikiye ayrılırlar.
Erkek otuzundan önce kız istemeye gidecek olursa “Allah’ın emri, Peygamberin kavliyle kızını verir misin?” der.
Otuzundan sonraki erkek, artık adamdır. Gider ve “Allah’ın emri, Peygamberin kavliyle kızınızı istiyorum.” der.
Bayanların durumu ise henüz genç dediğimiz yaşta şu şekilde olur: Ancak başkalarının evliliklerini gördüklerinde evlenmek isterler. Çünkü yuva kurmak değil, gelinlik giyerek bütün dikkatleri üzerine toplama merakları olur. Heyecan ve tutku vardır akıllarında, bir de merak vardır.
Kadın; düğün, takı, halay gibi şenlikleri aklına getirmeyip “Artık ben de bir yuva kurmalıyım.” dediği zaman, kadın olduğu zamandır.
Hissettiğiniz yaştasınız. Kimi, “otuzunda” dediğimiz olgunluğa 25 inde ulaşır. Kimisi de 55 ine gelir ama hala yavru serçeler gibi ağzını açıp mama bekler.
Servet SAYGINOĞLU - Kadın ve Adam
No comments:
Post a Comment